2 Aralık 2007 Pazar

Tekillik


öN-SöZ

Var sayalım ki bizlerden milyarlarca kat büyük boyutlarda olan varlıklar var. Ve kendilerince yaptıkları mikroskoplar ile dünyayı incelesinler. Aynı bizlerin atomları, molekülleri, hücreleri,, incelediğimiz gibi.


Ne görecekler? Ve gördüklerini nasıl yorumlayacaklar?



Onların çıkarımlarını bizim kavram uzayımıza iz düşürdüğümüzde, binaların bitki hücrelerine, taşıtların hayvan hücrelerine, canlıların ise moleküllere karşılık gelme olasılığı var mıdır?

Eğer böyle bir olasılık varsa, şu senaryo ne kadar anlamlı olur?..:

 

Hayat çeşitlenmek, etkileşmek, birleşmek ve daha büyük bir varlık düzeyine geçip, tekrar başa dönmekten başka bir şey değildir. Çeşitlenmeyi tetikleyen itici güç, belirli bir çeşitlilik eşiğinden sonra ters yönde etkimeye başlar: Canlılar arasındaki karşılıklı etkileşim, onların birbirine yakınsamasına ve benzeşmesine sebep olur. Ve her çaba, etkileşimlerin daha sağlıklı ve daha sağlam olması yolunda hizmet eder. Yeryüzünde şu anki yaşamın temel birimi, hücreler değil, moleküllerdir. Bir zamanlar yeryüzündeki canlılığın çeşitliliğini oluşturan bu moleküller, ürettikleri teknoloji ile aralarındaki etkileşimi geliştirecek şekilde evrilmişlerdir. Etkileşimleri gelişirken, bir taraftan da bununla dolaşık olarak kendileri ve ürettikleri yapay zekalar arasındaki fark da erimeye başlamıştır. Etkileşim güçlerinin doyum noktasından sonra da oluşturdukları birlikler faz değiştirmeye.. Şimdi insanoğlunun merkezine yerleşmeye başladığı canlılığın atasıdır bu birlikler.

İnsanoğlunun ürettiği her şeyi, moleküller gibi, kendi aralarındaki etkileşimleri güçlendirme çabası olarak ifade edebiliriz. Ve hikayesini de, sonunda başka bir canlılığın molekülleri olma yolunda ilerlemek olarak..


SöZ

Tiltttt...


Bir varmış, bir yokmuş. Hem varmış, hem yokmuş,,


Yeryüzünde bizim tanımladığımız anlamda bir “canlılık” henüz yokmuş. Ve bugün bizlerin canlı ve cansız tanımlarımız arasında sıkışıp, kalmış olan virüsler, o günlerin en güzide canlılarıymış. Misal ya, bugünün bizleri gibi..


Günler gecelere karıştıkça, virüsler çoğalmış, çoğalmış, çoğalmış. Onlar çoğaldıkça da yeryüzünün diğer sakinleri birer birer azalmış. O kadar ki, sonunda dünyada başka hiçbir canlı kalmamış! Bu biyo-çeşitlilik adına öyle büyük bir felaketmiş ki, o silinen diğer “canlılardan” bugüne herhangi bir iz bile kalmamış.


Yeryüzünde yalnız kalınca virüsler, kendi yaşamları da tehlikeye girmiş. Bir anlamda, kendi kazdıkları kuyuya düşmüşler. Ama bu kuyuyu açan medeniyetleri, bu kuyudan çıkma olanağını da sunmuş bir gün onlara.


İçlerinden bir grup (Ak Grup), o zamana kadar bambaşka amaçlar doğrultusunda üretmiş ve kullanmış oldukları sanal gerçeklik kavramına bir ip misali sıkıca sarılma kararı almış. Bir başka grup (Kara Grup) ise bu çalışmalara daha ezelden karşıymış. “Seçkin”ler tarafından dışlanmış ve bu çalışmalardan nasiplenemeyecek olan bir başka grup, kısa bir süre içinde nicedir onların desteğini kazanmaya çalışan Kara Grup etrafında toplanmaya başlamış.


Ve virüs tarihinin en “kanlı” savaşları başlamış Ak ile Kara’nın etrafında. Tabii ne kan, bizim bildiğimiz kan; ne de savaş, bizim bildiğimiz savaşmış..


Bu savaşlar yıllar sürmüş. Her günü bizim için yüzyıl niteliğinde.. Ve savaş sürdükçe, Ak ile Kara birbirini o kadar iyi tanır olmuş ki, kendilerini o kadar tanımıyorlarmış. Ak Grup, bugün bizlerin arkaik hücre diyebileceğimiz zeki etmenler tasarlamış. Binlerce virüs, böyle bir zeki etmen içinde yerleşik olarak, kendilerine göre sanal bir gerçeklikte yaşayabiliyormuş. Bu tasarımın her adımda karşısında olan Kara Grup da, o geliştikçe kendisini geliştiriyormuş.


Bu arkaik hücre tasarımlarının onlarcası Kara Grup’un suikastları ile ortadan kaldırılmış. Ve her defasında, bir öncekinden daha iyisi yapılmış. Ak Grup sonunda hibrit etmenler tasarlar olmuş. Etmen içinde etmenler.. Biz bugün onlara endo-simbiyotik yaşam formları diyebiliyoruz.


Ak Grup’un hibrit etmenleri belirli bir seviyeden sonra bilişsel bir faz değişimine uğramaya başlamış ve Kara Grup’un korktuğu, Ak Grup’un başına gelmiş. Bireysel Kara Grup saldırılarını savuşturabilmek adına, kendi yarattıkları sanal gerçekliklere teslim etmiş gerçekliğini Ak Grup.


Bugünün tek hücreli canlıları hızlıca evrilmeye başlamış böylece. Ve artık çok farkında olmasa da 1-0 öne geçmiş Ak Grup. Ama kısa sürede bu son model tek hücrelilerle başa çıkmanın yolunu bulmuş Kara Grup. Derken hızlı bir atılım daha gerçekleşmiş sanal gerçeklikte: Tek hücreliler artık birbirleriyle haberleşebilecek kadar gelişmiş. Öyle ki, sonunda çok hücreliler evrilmiş. 2-1!


Uzun bir süre, Kara Grup geri çekilmiş. Ve sonra düzenli ordular da oluşturarak tekrar saldırmışlar Ak Grup’a. Hem hiyerarşi, hem de anarşinin üst düzeyde olduğu bu ordular karşısında neye uğradığını şaşırmış çok hücreliler. Ve 2-2!


Derken, sanal gerçeklikte bir faz değişimi daha gerçekleşmiş: Artık bir çok hücrelinin teker teker hücrelerinden bağımsız bilişsel bir farkındalığı oluşmaya başlamış. Bu üst düzey 2. kuşak farkındalıkların bir kısmıyla, Kara Grup’un düzenli orduları anlaşmaya varmış sonunda. Hem de komutanlarından ayrılarak.. Daha önce de bireysel göçler olmuş Ak ve Kara Grup arasında ama bu sefer ki bambaşkaymış.


Kara Grup’un düzenli ordularına vücut içinde görevler vermiş üst düzey 2. kuşak farkındalıklar ve onları bölük bölük hücrelere yerleştirmişler içlerinde. 1. kuşak farkındalık düzeyinde olan ve o güne kadar çok hücrelilere savaşta yardım etmiş olan tek hücreliler ise ayaklanmaya kalkmış buna karşın. Onların içinden bir grupla da anlaşmak ve simbiyotik yaşamı kabul etmek zorunda kalmış bu üst düzey farkındalıklar. Böylece gücüne güç katıp, farkındalık düzeyinde bir sıçrama daha yaşamışlar. O kadar ki, artık kendi aralarında türleşme tamamen gerçekleşmiş ve hayatta kalmak için birbirleriyle savaşmak zorunda kalmışlar 3. kuşak farkındalıklar. 3-2!!


Diğer taraftan, alt farkındalık düzeyindeki dışlanmış tek hücreliler ile Kara Grup’un düzenli ordu komutanları anlaşmaya varmış. Uğradıkları ihanetin intikamını almak ve sanal gerçeklikle savaşmak için, dışlanmış sanal gerçekliklerle ortak çalışmaya başlamışlar komutanlar.


Dışlanmış ama güçlenmiş tek hücreliler ile Kara Grup’un (ikisine birlikte Gri Grup diyebiliriz) özelleşmiş saldırıları durumu tekrar beraberliğe taşımış: 3-3! Artık savaşlar daha sessiz olmaya başlamış ama. Zira onları sessiz kılan, 3. kuşağın kendi içinde verdiği bol gürültülü savaşlar olmuş. Önce bu grup içerisinden, diğerlerine göre daha güzide bir grup belirmiş: İnsanoğlu!


İnsanoğlu bir zamanlar virüslerin yaptığı gibi, kendi gerçeklik düzeyindeki diğer canlıları bir bir yok etmeye başlamış. Ve tarih tekerrür etmeye başlamış: Gri Grup’un saldırıları böylece artık daha çok İnsanoğlu’nu hedef alır olmuş: 3-4!


Ama insanoğlu da virüsler gibi, kendilerine göre bir sanal gerçeklik yaratmaya başlamış. Bu sanal gerçeklik sayesinde, hem kendisini, hem de Gri Grubu çok daha iyi tanır olmuş. Özellikle Gri Grup’un Ak kısmına karşı kendi ürettiği antibiyotikleri kullanmaya başlayınca durumu 4-4 yapmış. Ama kısa bir sürede Ak kısım toparlanmış.


Bu aralar savaş yine sessiz devam ediyor. Eğer İnsanoğlu kendi arasında bireysel çıkarlar uğruna savaşmaya devam ediyor olmasaydı, Ak kısma karşı Kara kısmı (faj tedavisi), Kara kısma karşı ise Ak kısmı kullanarak bu savaşı içten içe sessizleştirebilirdi. Ama Gri Grup üzerindeki bilgisini kendi türdeşleri ile savaşlarında kullanmaya başladığından beri, bu gücün kontrolünü de kaybetmeye başladı. Üstelik kendi sanal gerçekliği ile henüz tam bir yüzleşme fırsatı da bulamadı! Filmler ve kitaplar dışında..


Ve gökten iki elma düştü: Birisi geçmişe, birisi geleceğe,,


Sevgiyle,,


oNuR :: sU LeKeSi

Hiç yorum yok:

iZ-LeYiCiLeR